7 Şubat 2009 Cumartesi

Var mıyım, Yok muyum???


Bu kadar dertlenmek yaramadı tabi. Hastalandım. Bulantı, kusma. Bir haftadır hayalet gibi sürünüyorum uzun geceliğimle evin içinde. Geceler gündüz oldu, gündüzler gece. Neyse artık yemek yiyebiliyorum bugün itibariyle. Hava da güzelmiş bugün. Umarım çıkabilecek kadar iyi hissederim kendimi. Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi gelmiş sinemalara nihayet. Evde kalmanın faydaları da oldu bu arada.Bu sayede bol bol blog okudum. Ama hep aynı postları okuyormuşum gibi geldi nedense.Herkeste bir dert erkeklere dair.Bir yakınma,bir serzeniş sorma gitsin. Sanki bu cinsi yeni keşfediyoruz. Sanki ne kadar bize aykırı bir yapıları olduğunu bilmiyoruz. Sanki gerçekte ne istediklerine dair bir fikrimiz hiç olmamış. Yaa allahaşkına bir erkekten ne beklenebilir ki? Zaten zamane erkekleri sorumluluktan bihaber takılıp gidiyolar. Analarının ütülediklerini giyip barlarda hava basıyolar. Bu kadar yani. Bunlardan koca çıkarmaktansa balıktan tulum çıkartsanız en azından bir yemek öğrenirsiniz. Ama biz de bu oyunu seviyoruz. Acun'un kutuları gibi. Bir beşyüzbin var ya sanki senin kutunda. Bütün teklifleri reddet, reddet kutuna güvenip. Yaşın da geçsin dursun tabi sen farketmeden. Bi baktın ki beşyüzbin açıldı. Teklif de yok. Kaldı mı elinde 5 lira. Varım diyeceksin canım tam zamanında. Ama ne gam. Hangimiz diyebildik ki bunu. Sanki var ya ruh eşimiz sahiden bir yerlerde bizi bekleyen. Arayıp duruyoruz. Her hayal kırıklığında da adam bir anda öküz oluyor gözümüzde. Adamın malzemesini bilmiyoruz sanki. Bu bir kaos aslında. Şans var tabi bazıları için. O bazılarını da başka bir yazıda anlatmak niyetindeyim. Şimdilik bitireyim. Yazarken bile daraldım bu konuyu.



30 Ocak 2009 Cuma

Gittim, gördüm ve döndüm ama yenişemedim kimseyle.


Ben inanılmaz tembel bir insanım. Kendime bir blog açtım binbir hevesle ama ayda iki kez falan yazar bir haldeyim. Bir aydır şehir dışındaydım. Bilgisayarım yoktu ve yazamadım doğal olarak. Ama bu bir bahane mi? Değil. İnsan isterse her koşulda yazar. Ama dedim ya ben tembelim diye. İçimden kıpırdamak bile gelmiyor. Zeitgeist belgeselini izledikten sonra mideme yerleşen bulantı bir türlü geçmiyor. Ne düşüneyim, ne yapayım bilemiyorum. What is the Matrix yahu? Eee artık evlenmekten de vazgeçtiğime göre çocuk da yapamıycam zaten bu dünyaya. Çipler mi taktıracak yavrum büyüdüğünde içine.Sisteme ters bir hareketinde tık kapatacaklar çipini. Bitti işte.

Oysa dünya masmavi bir gezegen. O kadar güzel ki. Sular, ağaçlar çiçekler, kuşlar var hala ama bombalar, silahlar, korkular, açgözlülük de bangır bangır coşmuş bir taraftan. Durum hiç iyi değil insanlar için. Birileri 2012 yi bekliyor Marduk çarpacak. Birileri sahte savaşlarla gırtlağımıza basmaya çalışıyor. Herkes işsizlikle uğraşıyor ama en çok seyredilen program insanların yemeklere pislik muamelesi yaptığı tv programları. Gerçek ve Hayal ayrımı kalmadı artık bu şebekeler sayesinde. Ülkemde olanları yazmama gerek yok. Herkes herşeyin farkında ama kimsenin umrunda değil. Korkudan tabi. Ne olmasını beklersin ki bu güvensiz ortamda zaten.

Mavi hap mı kırmızı hap mı diye soran kimse de yok!!!

Midem bulanıyor. Aşk bile boş geliyor artık. O da hep aynı sonla bitiyor zaten. Sanki hayatımdaki bütün erkekler aynı adama dönüşüyor zamanla. Ben de aynı cümleleri kuruyorum her ilişkinin sonunda. Dünyada olup bitenlere o kadar çok kafayı takıyorum ki nasıl bir hayat kurmalıyım. Karar veremiyorum.

Sadece yardım etmek anlamlı geliyor. Çocuklara, yaşlılara ve engellilere yardım etmek. Şimdilik bu rahatlatıyor biraz ruhumu. Başka da bir şey yok zaten. Yoksa var mı?