23 Aralık 2008 Salı

Büyücünün Gözleri

Şimdi karanlıkta kurulan cümlelerin ağırlığından bahsedeceğim sana. Bil ki en ağır infazlar karanlıkta yapılanlardır. Gizli ve ölümcül günahlar karanlıkta işlenir. En canalıcı replikler karanlıkta fısıldanır. Ve en ağır cümleler karanlıkta kurulur.
Sıcak ve yakıcı bir ateşin etrafında sadece kelimeler korur ağırlığını. Peri taşlarının ortasında yanan bir ateşe dalıp giden gözler karanlığı bile seçemez hale gelir bir süre sonra. Bütün yönlere bakan taşlar kaplumbağa ağırlığıyla titretirler görüntüyü. Titreyen görünen değil sensindir aslında. Bütün anlamların yer değiştirirken içinde sen ateşteki görüntüne bakakalırsın. Ne yer, ne zaman bellidir artık. Bir büyücünün kum saatinde hızlıca aşağıya akmaktadır ruhun. Ateş yanmakta, yüreğin yavaşça akmakta ve korlar köze dönüşmektedir.

En tehlikeli cümle pusudadır işte. Fısıldar büyücü kulağına. Duymak istemezsin. Gizli ve ölümcül bir suça ortak olmaya korkarsın. Ruhunun ele geçirdiği bir ateştir seni korkudan alıkoyan. Büyücü yine fısıldar. Ürperirsin. Ateş yanar. Sen titrersin. Bakarsın büyücünün gözlerine. İki koyu taş görürsün senin korkularına inat. Susar fısıldanan cümleyi beklersin.

Fısıldanan, fısıldanan, fısıl, fısıl....

21 Aralık 2008 Pazar

Yazamıyordum!!!


Bu blogu aylar önce büyük bir hevesle oluşturduğumda hayatım henüz karmaşık bir hale gelmemiş, aklım da başımdan gitmemişti. İlk yazımı yazdım ve sonra bir daha yazmak gelmedi içimden. Hayatımda vermem gereken önemli kararlar vardı, kafam karışıktı, diğer blogları okuyup yorum yapmaktan kendi yazımı yazmaya hevesim ve vaktim kalmıyordu v.s. Ama en önemli sebep tabii ki bunlar değildi. Blogumun şifresini unutmuştum. Üstüne üstlük şifreyi bana hatırlatacak şifreyi de hatırlamıyordum. Düşünün artık kafam ne kadar doluydu ve ben genç yaşta bunamaya mı başlamıştım ne? Bir süre lanetli bir yazıyla blogumu açtığım için böyle olduğunu düşündüm. Yoksa hacklanmiş miydi adresim? Ne alaka dedim, kim yapacak ki böyle bir şeyi, sanki yılardır blog yazan biriydim de biri şifremle uğraşacaktı. Bir süre sonra blogumu unutmaya karar verdim ve sadık bir okuyucu oldum. Sonra bu gece sorunlarımın bir kısmını çözmüş televizyon seyrederken birden gizli sorumun cevabı aklıma geldi. Durup dururken. Hiç düşünmezken bu konuyu hem de. Pat diye. Hangi akla hizmet böyle saçma sapan bir cevap uydurmuştum ki o soruya. Heyecanla bloguma giriş yaptım. Şimdi çok mutluyum. Acaba o iki ay boyunca yazmamam için mi unutturmuştu şifremi bana bilinçaltım. Bilmiyorum. Bundan sonra defterime aklıma ne gelirse yazıcam. Şifremi de bir kenara not edicem. Bu yazıyı da en sevdiğim şairlerden biri olan Birhan Keskin'in şiirlerinden biriyle bitireceğim şimdilik.


ENSTRÜMENTAL

Aksın, içimde siyah bir nehir gibi
dolanan keder
unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
bende durmasın
içimde öyle çok ki, her gidenden
biriktirdiğim melekler

Zaman insafsızlık etmese
kederin oyduğu tarafımı sana getirsem
kalem beni tutmasa, anlatsam sana
siyah, simsiyah bir engerektir zaman
ve kış neler eder insana
nasıl yarım bırakır, ayırır parçalara
sense kışı yaşamadın daha

Reddettim bütün kesinlikleri, kalbim
bu hayale bir daha inansın diye
siyah... değişmiyor
siyah hala bir nehir içimde
ve kalbim anlamıyor
adalet yok, niye?

Yıktığım, atladığım, söndürdüğüm
bir yangın yerindeyim
içimde sadece, dediğim gibi
her gidenden biriktirdiğim melekler
kalbimin üstünde bir daha hançer

Birhan Keskin

10 Ekim 2008 Cuma

Uyku, biraz uyku, bütün isteğim buydu...


Beni bırakmandan o kadar çok korktum ki, seni bir canavara çevirmekte çok ustalıkla davrandım. Ruhunu şüphelerimle besledim. Bırakıp gitmeyesin diye beni, ben seni bırakıp gittim.

O kadar çok korktum ki sensizlikten benliğimi unuttum vesveselerimde.Kibrimi gizledim. Ruhumu sana adadım. Ama kötü yaptım, çok kötü yaptım. Ruhumun mekaniğiyle oynadım. Şiddet gösterilerini yok saydım. İçimin kırıklarını toplamadım. Kendime çok kötülük yaptım.

Geceler boyu yanında uyudum. Hep senden sonra uyudum. Uykuya dalışını dinledim. Geceler boyu seni dinledim. Bana anlattığın öykülerle sen uykuya geçerken ben hep uyanık kaldım. Bu ilahi bir cezaydı sanki bana. Uyumun pek nadir varolabildiği bir ilişkide ne arıyordu ruhum ?

Bekledim.

Bu yanıtı bulmak için çok didindim. Ama hep acı bir tokatla silkelendim. Yanlışlarla dolu bir hayatım vardı ve ben korkudan ölmek üzereydim.

Seni kendimle bile paylaşamazken, sen beni hayatında öylece tuttun. Canın isteyince uzaklaştırdın ama uzaktayken bile tuttun beni.

Ben senin kelimelerine aittim ama onları da yazmaz oldun. Kelimelerin de başkalarının oldu böylece. Seni kim bilebilirdi ki benden başka. Ama sen beni hiç bilmedin.

Bilmek istemedin.

Bilmeye tenezzül bile etmedin....